26 Ekim 2010 Salı

ilişkiyle cep telefonu ilişkisi

bence günümüz ilişkileri cep telefonu kullanma alışkanlığına benziyor. hatta aynısı!
elimizde cep telefonumuz var, hatta yeni almış bile olabiliriz, bir süre telefonun huyunu suyunu öğrenmekle geçer, mutluyuzdur. alıştıktan sonra bi'şeylerini keşfetmeye başlarız, aaaa bu da warmış, hıımmmm ne enteresan gibi şaşkınlıklar yaşarız kendi içimizde. hala mutluyuzdur hatta daha bi' içimize siner. amaaaa yetmez!!!! ya yenisi çıkar, ya da başka bir cep telefonu alttan alttan bilinç altına dalmaya başlar. we elindeki cep telefonu, daha ne olduğunu anlayamadan, bir anda cazibesini yitirir, yazık!

cep telefonunun şarjı çok önemli. eğer uzun süre dayanıyorsa bu kolay wazgeçmeye engel bir unsurdur. yani şarja ilişkide tolerasyon katsayısı diyelim. ne kadar çok tolere edebiliyorsan karşındakini, ilişki o kadar uzun dayanıyor. buna eskiler emek diyorlar. kelime tanıdık geldi mi???

bir de cep telefonlarında aplikasyonlar çok önemli. yani ne kadar fun o kadar hun:)
eğer cep telefonu sahibini oyalayamıyorsa, eyleyemiyorsa, yetemiyorsa, eğlendiremiyorsa o sahip başka cep telefonlarına kayar. kaymaz mı? kayar!!!
ayrangönüllü kelimesini de tam buraya koyuyorum we yakışıyor yerine:))) haaa bir de o kadar aplikasyon ws yanı sıra komplike de olmayacak. user-friendly olacak ki yormasın sahibi:)))

mesela arkadaşlarla biraraya mı geldiniz hemmen cep telefonları görünür yerlere koyulur. o zaman da cep telefonunuz ile hawa atabilirsiniz. bunun gücünü yaşayanlar bilir:) günümüzde şekilcilik almış yürümüş waziyette. buna marka danışmanlarının, uzmanların ws. çok güzel kelimeleri war. mesela: dizayn, stil, imaj, ruhumuz olmadan sadece birer makineyiz:))) walla yiyeni çok!!!

eskilerde ilişkiler böyle miydi yahu?!. ama tabi olmaz o zamanlar ew telefonu wardı. o yoksa bir yerde ankesörlü bulurdun ama ankesörlü ewe gelmez, yerinde kalırdı:))))

bu yazının da özü şu olsun: günümüzde cep telefon iletişimden daha öteyken, itişmek yerine iletişmeye yaramasını sağlayalım. ya cep telefonu olmasaydı!!! :))) ankesörlü peşinde dolanırken görürdüm komediyi:)))

13 Ekim 2010 Çarşamba

cennete...



"nereye gitmek istersiniz?" diye sordu adam.
kadın cevapladı: "cennete"...

bu bir amerikan aksiyon filmi olsaydı adam, çok yakışıklı, atletik, delici bakışlı, karizmatik;
hatun da, güzel, iyi bir kariyere sahip olmanın verdiği özgüven ve tarza sahip olurdu.
hava: güneşli, buram buram umut kokan ve o andaki elektriği hissetiren;
ortamsa kalabalık, telaşlı ama duyarlı olurdu.

ama bizim sahnemiz biraz farklı: adam, orta yaşlı göbekli bir korsan taksi şoförü;
kadınsa, işten çıkmanın dayanılmaz bezginliğinden başka hiç bir elektrik yayamayan bir mesai kabile üyesi!!!!
hava, gri, pis ve yağmurlu; ortamsa, kalabalık, gergin ve bencil!


adam sordu: "nereye gitmek istersiniz?"
kadın cevapladı: "cennete..."
adam bir bocaladı, direksiyona elleri yapıştı kaldı.

yav, nesin ki ne bekliyorsun diye düşündü kendi kendine gülerken kadın. bu ters köşe durumu fazla uzatmadan
devam etti, "karşı tarafa" (içinden aman ağzımdan yel alsın töööbe töööbe) dedi.

adam sordu: "1'den mi , 2'den mi? hoş ikisi de kalabalık ama siz hangisini seçerseniz?"
kadın: yine içinden ikisinden birden dedi ama dışardan bu " 1' den gidelim gideceksek, en azından akar"; olarak duyuldu.

böylelikle dışardakilerin üstlerine çamur, tepelerine sinir sıçratmak suretiyle arkalarına bakmadan yola koyuldular.

otobüslerde, metrobüslerde sıkış tepiş ve ıslaklıktan dolayı buharlaşan insanlar gördü, nasıl göz kaçırsa bilemeden. aman dedi içinden, neyse ki sarı takside değilim yoksa söylenmelerini duyabilirdim.
insan nelere şükrediyor şu hayatta yahu!!!!

taksici korsanla 1-2 lakırdı kaçınılmaz tabi, yoldaş olarak.

ama bu bir amerikan aksiyon filmi olsaydı o trafikte heyecanlı, adrenalin bombası bir kovalamaca, kadın ve adam arasında çaktırmadan flörtöz durumlar, cayır cayır olurdu...

işte efenim filmler bu yüzden var. light olsun, bold olsun, dolu olsun, boş olsun 2 saatliğine bizi hayatın dışına alıveriyorlar...

yine bunu bir mesaja bağlayacağım tabi: hayatın gerçeklerini, gerin ve çekin. bakalım nereye kadar gidiyor?!.
belki de cennete ha?

sewgiler,
serp