ellerinde bir el işi zaman öldürüyorlar, haber bekliyorlar, piyano çalıp şarkı söylülüyorlar toplantılarda ilgi çekmek için, o ilgiyi çekince de bir iki akıllı laf söyleyip göz süzüyorlar, biraz kaçma kovalama yaşanıyor, adam hatuna kapılıyormuş gibi oluyor, sonra adamı yüceltiyorlar da yüceltiyorlar... buna da mutlu son deniyor:))
hiç şaşırmayalım.
36 yaşına gelmiş, az - çok deneyimler yaşamış biri olarak soruyorum: ne farkımız var?
mesela, inceden bir hikaye başlıyor diyelim, ilk verilen öğütler:
1)aman yavaş, ağırdan al, hemen cumburlop dalma olaya
2)ilk hareketi kesinlikle sen yapma, mümkünse bir süre bekle, o daha da üstüne gelsin
3)sakın ola ki özledim, bilmem ne ettim gibi şeyler söylemek yok. o söylerse de sanki zamanın geçip geçmediğinin farkında değilmişsin, çok kafan dağınıkmış, yani onu pek düşünmemişsin gibi yap
4)her dediğini alttan al, onaylar görün
5)ondan üstün olsan da ona ihtiyacın varmış gibi yap
6)bilgisini göstereceği sohbetlerle gururunu okşa
7)yetersiz olduğun konularda seni eğitmesine izin ver
8)bir şey sorduğu zaman verecek akıllı ve hafif esprili cevabın mutlaka olsun, öyle ışık tutulmuş tavşan gibi kalakalma
9)o çok açık görüşlü görünse (olsa) bile, sen, çok ailevi görün
10)göster ama verme (en önemlisi bu ve en maharet isteyeni:))
ne farkımız var? bir tek piyano ve şarkı noktasında sapıyor mevzu :)
her ne kadar zaman geçse, yaşadığımız dünya modernleşse bile, insan makinesi hep aynı kalıyor, onda update yok, hep aynı kafa, aynı genetik kodlar, aynı roller, aynı beklentiler, aynı akış. aslında şöyle de diyebiliriz: yarattığımız dünyanın en ilkelleriyiz.
kısacası: hanımlar, zaman sizi yanıltmasın; herşeyin daha kolay ulaşılabilir olması, kolay ulaşmak gerektiği anlamına gelmez.
öğüdüm de şudur: bir an önce piyano ve şarkı konusunda kendimizi geliştirelim, tabi bir de el işi :)