30 Kasım 2010 Salı

sistem seni korusun:))


aklında tutanlardan mısın, yoksa bir yere yazıp onu kaybetmekten ya da çaldırmaktan korkanlardan mı?:)

internet site şifreleri, internet bankacılığı şifreleri, banka/kredi kartı şifreleri, mail şifreleri, falandı filandı derken bir anda sayfa boyu şifre oluşmuş.

kendi yönetebildiklerimiz kolay. aynı şifreyi hepsine weriyorsun hatırlama, karıştırma gibi dertlere paydos diyorsun ama şifreler de öyle kolay olmuyor be kardeşim!
4-5-6 rakam, 2-3 harf olacak. aman adına benzemesin, aman doğum tarihinden olmasın... hah dersin bu tamam. yok der tamam değil zira şifre güwenli değil??? haydaaa başkasını dene, biraz zihni sinir tohumları kaçır şifrene şöylee hah sonunda sistemin istediği güwenli şifreye sahipsin amaaa onu hatırlayacak hafızaya sahip misin?

haydi onu da geçtik, bir yerlere kaydedip, kazınana kadar hafızaya kullandın, amaaaa rahatsız sistem periyodik olarak, şifre değişikliği istiyor. tabii güwenlik için(!) hoppalaaa!!! daha öncekilere de benzemeyecek, güwenli olacak, hem harf hem rakam olacak cak cek cak...

bu zamanda 5-6 banka kartı olan bir insan, hem kart şifresini, hem telefon bankacılığı şifresini, hem de internet bankacılığı şifresini bilmek zorunda. burada kolaylık olabiliyor, kart ve telefon bankacılığı şifrelerini kendi içlerinde gruplayıp tek şifrede çözebiliyoruz ve de en güzeli 4 basamaklı sayılar bunlar!!!

ama internet bankacılığında her bankanın kendi süper zeki(!) sistemleri var. kullanıcı zorlansın şeklinde hazırlanmış!!! iş bankası ve ykb nin internet bankacılığı kişinin zekasına abuk subuk sözler sarfeden cinsten. üstelik internet bankacılığı şifren bloklandığı zaman, daha beterinin eline düşüyorsun: telefon bankacılığı!!!!

orada bir müşteri temsilcisine ulaşmak kadar zor bi'şey daha ben bilmiyorum!!!! o müşteri temsilcisine güç bela ulaşıp, karşıdaki sesin "sizi şimdi sesli yanıt sistemine aktarıyorum" cümlesi beni hep ağlamaklı hale getirir. derim "nooolur aktarmayın sizle yapalım işlemi"(aslında resmen yalwarırım:)). ama olmaz, o sisteme 3-4 kere bağlanır, iş seni boğarken çözmeye çalışırsın. ayyyyy anlatırken bile oksijensiz kaldım:)))

bir de hala internette türkçe karakter, espas ve büyük harf kullanmayı zorlayan(!) bir nüfus yoğunluğuna sahibiz, warın onların yaşadıklarını siz düşünün...

walla sırf internet bankacılığı kolay diye hsbc ile çalışıyorum. yani para konusunda %'ler, avantajlar benim için ikinci planda kalıyor (milyon dolarlarım var da:))))

gelelim başka konuya: diyorlar ki, internette herşeye kolay erişim. ama illa üyelik isteniyor, e tabi üye olmak için de şifre!!!! dön başa dönelim, yetmez yüz tur daha geçelim...
bu şifreleri de kendimize göre sistemize edebiliriz ama sık sık ziyaret etmediğimiz sitelerde yine hafıza dert oluyor.

tüm bu harf rakam fırtınası yetmiyormuş gibi bir de tc kimlik no'sunu ezbere bilen bazı androidler de war aynı hawayı soluduğumuz. sorun bende kabul ediyorum:)))

konuyu yine bağlayıwereyim de uzamasın: korkmayın o kadar güwenli bir sistemdeyiz ki, o muhteşem(!) sistem bizi kendimizden bile koruyor:)))))

mutlu, sağlıklı, esen kalan şifreler herkese:)))

sistem seni korusun ewladım:))))
lorem ipsum dolor

20 Kasım 2010 Cumartesi

el insaf - 42 yedi göller

kurban tatilinde ne yapalım ne edelim fikir teatrı yapmakta çok geç kalmıştık. bunu her aradığımız yerin dolu olmasından, fiyatların zıplamasından, telefonlara çıkan kişilerin o burnundan kıl aldırmayan, yağmurlu hawada boş taksi şoförü edalarından, hemen anladık. çok zekiyiz:)

welhasıl kelam sonunda yedi göller milli parkında bir ewi boş bulduk, organize olduk, gittik ama hiç hoş bulmadık!!!

bolu yu geçince bir tabela war belli belirsiz görebilirsen üzerinde "42 yedi göller"yazıyor. o tabelayı buldun mu, ordan dön, döndün mü, dönme, geri dön!!!
o noktadan sonra yol kendinden geçiyor ama başka kimse geçemiyor!!!! yine de bizim gibi dewam edenlerdenseniz merak etmeyin dersinizi alacaksınız:)))

42 den km km azalarak, yedi göller e yaklaşıyoruz, toz duman içinde, hoplaya zıplaya. ama doğayla bütünleşmek bu değil mi ya, biraz konforsuzluk, biraz sefalet şart :)))

kamyon kamyon kesilmiş ağaçlar taşınıyor bir yandan da mesai anlayışıyla!!!!

o yollardan geçerken asfalt olduğunu hayal ettim. o zaman cennete gittiğimi düşünebilirdim. o kadar güzel ki yolun iki yanı...

weeee işte milli park! milli olan herşey gibi adı kendinden daha ihtişamlı, ama gerekli özen gösterilmemiş, çewre, güzel olduğundan emin olunan doğaya emanet edilmiş, ama insanlar yine içine itinayla efenim naapmışlar diyelim??? ewet öyle yapmışlar...

ewin antiliklerini hiç anlatmayacağım. ama prizler çalışmıyordu!!! anahtarı almak için bi aşağı bi yukarı gidip gelmelerimiz de boş. her gölde yaptığımız keyifler hep fotoğraf askerleri tarafından bölündü. tripod u omzuna atan watandaş gelmiş görewini ifa edip, tetiği çekip çekip gidiyor. ya insan, madem güzelliği görüp çekmeye geldin el insaf nasıl yaşamazsın??? istisnasız herkes aynı yerlerde durup aynı açılardan fotoğraflar çekip, dönüp, bir daha ardına bakmaksızın hızla uzaklaşıyor oradan.

bir tek göl kenarında kurulan çadırlar kraldı...

telefonlar da çekmiyor. bunlar sorun değil priz çalışmasın, telefon çekmesin ama kamyonlar wızır wızır neden işler, doğa turu bu kadar hafif bir aktiwite gibi neden pas geçilir edalarında yapılır???
hadi yapıldı, madem o kadar çok insan geliyor, neden yemek yiyebilecekleri doğru düzgün bir yer yapılıp, para kazanılıp, o güzelim doğa daha da güzelleştirilmez de böyle kaderine terk edilmiş bir şekilde yürütülür işler????

bundan sonra bloglarda okuduklarıma pek inanmamaya karar werdim. çünkü yedi göllerle ilgili okuduğum bloglar hep ne duruyorsun, ewler muhteşem, tesis güzel, doğa zaten eşsiz kop git diyordu. koptuk ama inceldiğimiz yerden!

yazayım da bari dedim düşünen warsa, bunları da göz önünde bulundursun:
kesinlikle tatil zamanı gidilmemeli, hafta içi gidilip doğayla başbaşa kalınabilecek eşsiz ama insanlar tarafından rahatsız edilmiş, mutsuz bir doğa yedi göller...





19 Kasım 2010 Cuma

hayat dersleri 5- herkes hakettiğini yaşamıyor

herkes hakettiğini yaşar!!!!
bu kanıya nereden warılmış bilmiyorum. tüm ihtişamlar iyilikten, tüm sefaletler de kötülükten olmalı o zaman.

çocuklara yapılan istismarları o çocuklar nasıl haketmiş acaba? onca kayıp çocuk, onca trawma we trawmayla bocalayan hayatlar!!!! bulunması bir dert, bulunamaması başka...

bazıları bedellerin başkaları tarafından ödendiğini düşünüyor. yani o çocuklar çok öncesinden kalan bir ewren hesabını ödüyorlar bu düşünceye göre. ben buna gülemiyorum bile!!!!

bazıları hepimizin bir görewle dünyaya geldiğini düşünüyor. o çocuk da mesela o trajediye maruz kalarak ölerek ya da yaşayarak görewini yapıyormuş. buna katılmak eminim herkesi rahatlatacaktır ama bu da değil!!!!

herkes hakettiğini yaşıyor kanısının diğer yüzü de war. çok saygın we/weya zengin biri acaba iyilik kumkuması mıdır ki o kadar şeye hükmediyor!!????? hayatında tüm zorlukları onun için kolaylaştıracak türlü türlü insanlar we tüm imkanların seferber olacağı ayrıcalığa sahip olabiliyorlar????

bazıları tam da bu kişilerin bedellerini ewren başkalarına ödetir diyorlar. ne ewrenmiş, diyet dünyası mübarek!!!!

bazıları da görew sistemini burada daha da net oturtuyorlar. yani belki iyilik timsali değil bu kişiler ama mutlaka bir rol oynarlar insanlık için diyorlar.

bu konu tarihten örnekler, soy kırımlar, fırsatlar, icatlar ws. ws. ws... uzaaaarrr giderrrr....

oralara girmeyelim biz, mewzunun temeli:

herkes hakettiğini yaşamıyor, sadece yaşıyor ya da yaşamıyoruz... biz insanlar, karaya wuran gemiler gibiyiz. zarar gördüysek zarar wermeyi borç bilir doğamız... birey olarak değil ama insanlık olarak yaşayacaklarımızı hakediyor muyuz??? neden acaba hep karanlık senaryolar geliyor aklımıza gelecekle ilgili, belki de süper şeyler olacak?!!!!
bu endişenin sebebi insanlık olarak pek de iyi işler yapmadığımızı düşünmemiz olabilir mi?...

8 Kasım 2010 Pazartesi

caktım - cektim

efenim bu konumuzun başlığı, genelde bahane cümlelerinin yükleminin sonuna yüklenen "caktım - cektim" eki.
kendisi bir dizi yalan türetir, gelecek zaman üzerinden genişlik hikayesidir (böyle bir zaman yok haklısınız ama grammer fatihi kişiler keşfetmiş bi'kere) ve yalan lügatında bahane altyazısı ile birlikte geçer.

mesela
1- geç kalma, ekme, değişiklik "caktım"ı: arayacaktım. ama nedense hep olmadık şeyler olur we o arama gerçekleşmez.

2- gizleme, bilgilendirmeme "cektim"i: söyleyecektim. ama nedense söyleme niyeti wardır ancak o eylem gerçekleşmemiştir.

3- erteleme, ciddiye almama, kaytarma "caktım" ı: yapacaktım. e niye yapmadın? ama cewap muhteşem zaman ekinde gizli! yapacak-tı, yani hala yapabilir çünkü gelecek zaman itafen hazırlanmış çok akıllı bir seri bu:))))

bu maddeler böyle uzar gider...

ama bana sorarsanız "caktım- cektim" sadece sakız çiğneme efektidir we ses çok iğrençtir.

hele bir de ağız açık çiğneniyorsa!!!!! ne nezaket kurallarına uyar, ne de toplum içinde yakışı kalır:)

ortaokulda din kültürü we ahlak bilgisi öğretmenimize bir arkadaşımız sormuştu, "akşam we tuwalette sakız çiğnemek gerçekten günah mı?" diye. öğretmenimiz ise şu unutulmaz repliği sawurmuştu sınıfa doğru: "akşam sakız çiğnemek ölü eti çiğnemek değildir çiğnenebilir ancak sessiz olmak suretiyle, ama tuwalette sakız çiğnerken görünürseniz insanlar düşünür bu ne çiğniyor diye". sınıfcak irkildiğimizi hatırlıyorum!!!! hayatımızın dersini almışız değil mi:)))))

eweeet sözü yine bağlayalım: caktım ve çektim i cümle sonlarında çok duymaya başladıysanız, o kişilere sakız alın we 15 sn içinde kendini imha etmeden, hızla uzaklaşın, en azından yerine uygun sesler çıkarırlar, ama maazallah tuwalette görünmesinler:))))


4 Kasım 2010 Perşembe

"keşke" demek...

biraz duygusala bağlayacağım. baştan uyarayım da aman ben bunu niye okudum, üfff, püfffff demeyin:)
*******************************************************************************
her gün aynı anda bir sürü şeyi düşünüp, kiminin üstesinden geliyor, kimini erteliyor, kimini anlamıyor, kimini anlamazdan geliyor felan filan derken günleri geçip duruyoruz.

tam ben de geçiyordum ki, bir yerde takıldım kaldım! O da, neden acaba birlikte güzel zaman geçirdiğimiz insanları tüketiriz? adlı soru cümlesi oldu...

biraz önce binlerce fotoğrafa bakıyorken işte tam bu noktada sabite bağladım ve artı şu 2 şey de geldi aklıma:
1- keşke bu fotoğrafları benimle paylaşacak biri olsaydı. hissettiğimi anlayacak. sihirli sözleri olan...
2- nasıl oldu da geçtim bunları??? yer yer hatıraları anımsadım ama çoktan iç yerlerini değiştiriwermişim, yoksa kimseyi silmedim, silemem zaten...

doğamızda olan bi'şeyi sorgulamak, biliyorum, çok enayice ama madem hoşuma gitmiyor nasıl doğam oluyor?

yani keşke sewgi her hatırladığında kendini doğrulayan bi'şey olsaydı. dönmek istediğinde koşulsuz dönebileceğin, kafalarda sorular oluşmayacak we de bu herkesin doğalı olacak.

keşke....

hepimiz geçmişe şöyle bir göz attığımızda heybemizdeki pişmanlıkları da görürüz aslında. o yüzden orada kalır çoğu şey, yüzleşmek istememekten...

ama biraz önce söylediğim gibi koşulsuz, sorgusuz olsaydı sewgi, muhteşem olmaz mıydı? belki söyleyemediklerimizi söyler, hiç duymayacağımızı düşündüğümüz harikulade şeyler duyabilirdik.

işte o zaman arada sırada yaşamak istediğimiz bunalım yalnızlıkları bizi böyle kendine muhtaç etmezdi...

herşeye rağmen elimizde kalanla kalmak da güzel. yeter ki yanımızdakiyle paylaşabilelim, we gerçekten duygu geçişi olsun o noktalarda. şu an içinde bulunduğum derinlik sewiyesinde düşünüyorum da, ölümcül olurdu o paylaşımlar, inanılmaz yoğun!!!!....

keşke....